28 Ekim 2007 Pazar

Oysa..

...

Alnımdan ellerime damlıyorsun...
Geceye dert, şehre hüzün,
Bana mevsim yağmurlarıyla el sallıyorsun!
Yitirilen bir hikâyenin oyuncususun oysa!
Vakit çok geç artık
Perde kapanmış,
Saklanmış tüm anahtarlar günahlarına!

Bir kelebeği ağlattın sen!
Derin kesikler açtın neşterlerle
Yetmedi! Söküp aldılar sol yanımı...
Hangi doktordu bu gelen?
Hangi edebiyatçıydı;
Sence-bence sözlüğü kazağıma işleyen...

Gece cinnetlerim...
O periyi arayışlarım...
Hep hüzünlü sol anahtarlarıyla başlar olmuş şarkılarım..
Kinim sana... Susuşum da!
Yazılmadan üstü çizilmiş, benim öyküm bu
Gel desen gelecektim oysa...

2006

En yüksekten... En alçaklara...

Akşamüstü kırlangıçlarının vedaları ile başlar bu şehrin geceleri
İzmir’e usuldan hüzün çöker...

1.
Kelimelerde naftalin kokusu,
Tozlarını alıyorum, kemiksiz çocukluğumun, kemiksiz elleriyle.
Bu kenti güzel yapan sadece bıçak kesiği lambaları!
Sokaklarında kabartma yalnızlıklar yer etmiş
Gardiyanların buğulu nefesleri geceyi karbondioksite boğuyor!
Bu hapishanenin pas tutmuş eşiklerini sevmesem de,
Kapı aralığı kadar yakın bir sevgilim var!
Öyle yakın ki;
Üflesem uçacak,
Sarılsam kaybolacak kadar...

2.
Aşklar kara kutularına kaydedilmeyecek kadar önemsizlikler içinde yüzüyor,
Sadece kara’lığı onları önemli kılıyor.
Sonra iki kişilik bir mezarın dibine gömülüp.
Biz gibi örtbas ediliyor…

Şimdiyse önümde elişi merdivenler,
Düğüm düğüm...
İniyorum tek tek, koynumda çocukluğum...
Merdivenler arası gençlik elimden kayıyor!
Bebekliğimi ve çocukluğumu çok iyi hatırlıyorum.
Azaldıkça çoğalıyor basamaklar... Genişliyor...
Sonra yanımdan geçen asansörlerle yarışıyorum
Yenilen pehlivanım ben! Güreşe doymuyorum!
Cüzdanımın sol tarafından seni de düşürmüşüm...
Bu çalıntı hayat oluyor bir kördüğüm...

3.
Bir şey seni aklıma düşürüyor,
Sonra ikimizi birden denizlere!
Yağmurlarla yağıp, suda boğuluyoruz.
Birbirimizi ateşten gülümsemelerle,
İki kişilik uçuklu dudaklarla,
Bir de, yeşilden maviye dökülen gözyaşlarımızla,
Kalkıp, başka yere taşınması gereken bu şehrin,
En yalnız yerine gömüyoruz...
Ve lanetleniyoruz!

4.
İzmir bu kuşlarla geceyi karşılar...
Bense bit pazarında, yenik bir savaşın bozuk pikabı!
Belki de boş plağı...
Kırık döküğüm!
Zaman ne çabuk geçmiş, anlayamadan...
Amortisiz piyango biletleri,
Türkçe dublajsız, altyazısız gâvur filmleri gibi...

5.
Geç gelen her sabahla beraber
Nasıl bir kör, gündüzü gece yapar, çoğaltır;
Nasıl bir makas, kuru bir yarayı kanatır;
Nasıl bir resim, unutmayı öğretir, ağlatır;
Mevsimler de seni yazarak öyle geçmiş işte,
Satır satır...

6.
Umutlarım elektrikli sandalyeye bağlanmış
Ter içinde kalıyorum!
Sonra kalkıyorum sandalyeden,
Saçların, hasret kokan bir deniz feneri,
Yakamozları affeden anne şefkati...
Bir taraf kül tablası olmuşken,
Bu sevgi söndürülmüş bir sigara izmariti!

Ve son.
İzmir’de gece, başlar melankoli,
Hayat sanki kopmuş bir film şeridi!
Gözlerimse;
Yokluğunda, teneffüse dağılan bir ilkokul şimdi...

(
İşte o kemiksiz çocukluğumun kemiksiz elleriyle ipekten bir elveda örüyorum sana bugün..Ve kendini zehirlemiş, suçlu bir enjektör olarak hastane arşivlerine kaydediliyorum.. Sen bilmezsin; git diyemem..ama gelme! Aynı nehri bile birleştiremeyecek köprüler olmuşken, ne olur bir daha sevme!)

Mor Perdeli Ev...

...

Her şey bir mide kazıntısı ile başlıyor şimdi.
Köpek öldüren geceler bana yoldaş.
Tenim, benden kaçışından arta kalan bir harabe.

Kekeme yıldızlar gözyaşlarımı bırakmaz.
Hepsi içimde söner, ölür, biter!

Ne olur içime değme!

Kendimden korkak yaşıyorum kimse bilmez.
Kimse bilmez günlüklere boş konuştuğumu.
Kurşun basarım etlerime kötürüm bıçaklarla,
Bileklerimi keserim, her gün ölürüm.

Katran karası gecelerde duvarlara küfür çıkartmaları yapıştırırım.
Eksilerle eksileri çarparım,
Sonra kendimden eksilirim.
Yarasalarla geceye gömülürüm...

Kış başlıyor şimdiyse...
Soğuk, kara bir kış...
Her gün kendimi bir daha birleşemeyecek parçalara bölüyorum.
En büyük parçayı sana saklayıp,
Ruhuma yalan söylüyorum...

Gecenin yolunu izleyip şafağa ulaşmak benimkisi,
Künyemde yazılı unutulmuş ismin,
Gömülmüş benle o mor perdeli eve.

Başıma gelen giden her neyse,
Bu sabah da,
Tabutum, kimsesiz bir tekerlekli sandalyede...

23 Ekim 2007 Salı

*(Sem)

Bir merdiven basamağı ellerin
Tutsam dert
Tutmasam…

Gözlerimin kızıllığında bulurum
Dudakları çatlamış resmini
Baksam gözyaşı
Bakmasam…

İçimde bir şehri terk etmenin huzursuzluğu
Tam da gri olmuşken.
Kalsam acırım
Kalmasam…

Kalbimde sana geç kalmışlığımın çaresizliği
Söküp atsam,
Bir daha sen olmasam
Geride sensizliğimin uğultusu kalır.
Ölsem bir ben
Ölmesem…

Sadece sen...

(Son) Bahar.

Kasımın solgun renkleri çöküyor yapraklara
Zehir zemberek bir mevsim başlangıcı
Yorgunluklarımı karalıyorum başucuma
Nemli bir gecenin ortasında çıkageliyor düşlerim
Alnımdan ellerime akıyor sonra…

Bir naftalin kokusu sarıyor etrafı
Tozlanmış kelimeler uçmayı öğreniyor tekrar
Ve yitik bir duygu canlanıyor içimde.

Farkında değil kapı aralarım
Mevsim bahar.
Ellerim üşür, gözlerim küçülür
Ayna büyür, terim kurur.
Aylar birbirini öldürür.
Haftalar yer değiştirir.
Gözlerim kaçak bir kurşun olur.

Yalan söner, gerçek bahar itiraf eder
Bende mevsim hiç değişmez,
Ah Sonbahar…

10 Ekim 2007 Çarşamba

Bite(ce)k.

...

sabah erken başlar
gün geç biter

gece bana hep geç kalır,
kimseyle paylaşmam
karalarım duvarları.
cılız bir mum ışığına güvenip
saklarım tüm anahtarlarımı.

bir akşamüstü kırlangıçlarına
bir de sana açarım arka kapımı

mevsim değişir, ellerim üşür
kar yağarsa odalarıma,
ellerimi de al götür.

birbirine hasret iki takvim yaprağı gibi
içimdeki bu hüzün zamanları
elbet zil çalacak
elbet içimdeki çocuk
sol tarafındaki aşıya rağmen,
soluk soluğa,
senli bir teneffüse koşacak...

1 Ekim 2007 Pazartesi

...

seni sevmek
seni hiç tanımadan
uzaktan duymakmış sesini
kaybettiğinde değeri anlaşılanlardanmışsın
şimdi seni bilmeden sevmek,
acıyı sonradan da duyamamak demek.

dün gece de boğazıma düğümlendin sebepsiz,
odamın her yanı ayna,
her yeri karanlık alabildiğine,
kendimden utanırdım, şimdi gözlerim nemli
sana ilk ve son ağlayışımdı
belli ki sevgiler olmasan da senli.

ıslak bir mendildi bana son bıraktığın,
bana göndermediğin bir elveda'ydı elinden aldığım.
yollara çizilmiş kabartma yalnızlıklarımdı sensiz ağlamalarım.

...

şehre hüzün çöktü gittiğinden beri
Fonda sessiz bir senfoni
rüzgar hırçın.. yapraklar üşür.. içim üşür..
sen beni bilmezsin.. ben seni.

olmadı.. izin vermediler sana..
gitmedi.. yürümedi..
sana yazacak kelimeler tıkandı boğazlarda


sebepsiz.. amaçsız.. beklentisiz.. mantıksız..
ah bilsen..
gazete manşetleri artık düşman
şarkıların meze,
şimdi sen söyle,
hangi şarkın izin verir
seni gözlerimde kaybetmeye...

Izmir

Karabük